yüzünü dökmek
her gün aynı cümleyi yeni baştan yaşayabilir mi insan? Yaşanıyor işte! Ağlamaklı, gülmekli, hüzünlü ve kırık... Kelimeler hiç bitmiyor, hiç değişmiyor. Sevmek hiç bitmiyor. Bitsin diye uğraşşsan da peşinde kalıyor eskiden kurduğun ve kendine yatak seçtiğin her cümle. Elinden akıp gitmiş aniden durdurmamış, durduramışsın. Kendine o cümleyi o kadar çok söylemişsin ki bir yerden sonra sağır etmişsin kedini. kulakların kanamış, dudaklarından kan damlamış. Ne karanlık, ne durgun bir susun!
Hep aynı cümleyi yazıyor gibiyim. Hep aynı düşün içinde düşünmekten solmuş gibiyim. oysa böyle çocuklar değildik biz. Böyle eprimemişti topuklarımız. Böylesine yorulmamıştık dünyanın bir ucundan diğerine koşsak bile. Şimdi bir adım atsam bacaklarım eskir, ciğerim yanar alev alev. eskiden de koşmaya korkardım belki. Ama yaşamaktan korkmak yeni bir alışkanlık. Bir yetişkin hastalığı. Bir yandan yaşamaktan korkup bir yandan nasıl yaşlanır insan. geçen yıllar nerelere gidiyor kim bilir? kim bilir kimlerin avuçlarında terledik istemeden. Kim sakladı çocukluğumuzu, kim aldı bizden kendimiz olma hevesini. Kendini tanımayan tanımadıkça bocalayan uçamayan bir kuş gibi sağ sola çarpıp sonun kendini öylece yere bırakan insanlardan ne zaman olduk?Ne zaman kendimizden olduk ne zaman kendimiz olduk. Kim bize gülecek diye sakladık tatlı kahkahalarımızı? Kim bu kadar çok soruyu sakladı zihnimizin bizim bile bulamadığımız köşelerine. Ne zaman erken başlayan sabahlardan yıldık. Kim girdi içimize? Ne diye insanlardan nefret etmeyi öğrendik?
Çocukluğumu da özlemiyorum artık. Bir şeyler yapabilirim diyordum hep. Kendimi büyütüyorum yaşımla birlikte karnlığımı da büyütüyorum diyordum. Kendim yapıyorum diyordum. Öyle özgüvenle bakıyordum etrafa. Ben olmasam kimse beni kıramaz diyordum. Simdi demiyorum. Neden burada olduğumu bile bilmiyorken neden sevemediğimi ya da neden sevdiğim hiçbir şeyden vazgeçemediğimi bir türlü anlayamıyorken, her gün aynı insanlardan nefret edip her gün daha çok sevilmek isterken artık kendime de güvenmiyorum. İçimdeki vahşi korkağı ellerimle boğmanın bir yolu var mı?
Beynim patlardı eğer gözlerim bir şeyleri net algılıyor olsaydı. Şimdi şu cümleleri yazarken içten içe neler düşündüğümü bilseydim belki başka bir insan olabilirdim. Her gün aynı cümleyi kurmaktan öyle yoruldum ki bir daha cümle kurmak istemiyor gibi içim. karanlığımdan sıkıldım. noktalama işaretlerinden, büyük harfle başlayan özel isimlerden sıkıldım. Bir şeylerden sıkıldığımı yazmaktan da sıkıldım. İsterim ki kimse artık bir şeyler yazmasın. İsterim ki ölsün bütün cümleler içimin bütün küçük kıvrımlarında. Kendine bu kadar anlamsız gelmek nasıl bir intihar? Yarın okusam sevmem belki yazdıklarımı. Yine de yazmak bir hastalık... Kendini sevmemek kadar kalıcı bir hastalık. Hatalara sarılıp, onları sevmek kadar nevrotik bir şey. Bir gün yeni bir cümle kuracak olsam o cümleyi kendim yazmak istemezdim. hep yaşamımın tam ortasından diye yer bildiriyordum. Bugün yeni bir yerdeyim. Hayatımın buhranının tam ortasından gri insanların arasından amaçsız koltuğumda, karnımda kramplarla, annemin ördüğü en güzel kazağım içinden bildiriyorum. Bugün hiçbir yerin tam ortasındayım. bu yazıyı bir kez daha okumayacağım. Hatalarıyla öylece bırakıyorum onu ortada. Bir nevi terk ediş.
0
Yorumlar
Yorum Gönder