Gözyaşlarımızı bitti mi sandın?


Bu hikaye sevmekten kalbi acımaya başlamış bir kızın boş odasında başlamadı. Bu hikaye bir adamla başlamadı. Ya da bu hikaye bir aşk acısıyla başlamadı. Bu hikaye sevmek fikriyle başlayıp sevememek hastalığıyla harmanlandı. Sevemeyişleri nasıl kucaklayacağını ararken içindeki sevgiden ciğerlerine irin dolan bir kızın gözyaşlarını içmeye başlamasıyla renklendi. Her zaman komik bir hikaye anlatabilmek istedim. Mutlu sonlar, aşklar, kavuşmalar… Ama asla yazamadım. Belki kendi mutlu sonumdan umudu kesmiş olmamdan, belki güzellikleri anlatan çok fazla sözcük bilmiyor oluşumdandır kim bilir.
Odamdayım. Ya da bir yıl önce burada yaşamış başka bir kızın odasında. Fark eder mi? Öyle bir köşede oturuyorum ki. Öyle tanıdık, öyle uzak… Odaya girer girmez o köşeye baktım. Burada ağlamıştım, dedim. Çaresizdim, ağlıyordum, yumruklarımı sıkmıştım. Kapıya nasıl baktığımı anımsadım. O kapının ardında bir duvar varmış ve ben o köşede kuruyup gidecekmişim gibi hissedişim doldu kulaklarımdan. Sonra birden o kapıyı son kez kapatıp bu evden çıkışımı düşündüm. Kapıda babamla karşılaştığım anı, annemin ağlayan gözlerini. Yatağım şuradaydı diye düşündüm. Duştan çıkıp bornozla yatağa oturduğum bir gün, nedense aklımda. Gece lambası ışığını ne kadar sevsem de artık duşa girmeden önce açmıyorum onu hiç. Yatağımda tüm vücudum kasılmış bir şekilde yastıkları parçalamak istediğim birkaç karanlık gün de hemen o serin duş akşamını takip etti. Şimdi bir de şunu fark ediyorum: Bu odada hiç yazı yazmamışım ben. Bu odada hep susmuşum. Susarak ağlamışım hep. Burası yaşamı durdurduğum yer. Burası yaşamaktan vazgeçtiğimde saklandığım yer. Burası bir yıl sonra içine girdiğimde bana yılların ağırlığıyla çöken yer. İçimde bir yanık kokusu. Kalbim değil ciğerlerim yanıyor. Okumadığım kitaplar yürüyor üzerime, yapmadığım resimler, yazmadığım sözcükler… her biri içimde, başımda, odamda. Geçen yıl oturduğum yerden kapıya tekrar bakıyorum. Kapı sonuna kadar açık. Bundan altı saat sonra kimse benden nefret etmeden çıkıp gideceğim buradan. Genç oluşumu, dinlediğim tüm şarkıları, aşk acılarımı, gözyaşlarımı ve heyecanlarımı ardımda bırakıp gideceğim. Kendimi bir yerlere ait hissetme sevdamın bittiğini sanıyordum. Oysa bugün buradayken kendimi ait hissetmeyi nasıl arzuladığımı anlatacak bir cümle bulamıyorum. Belki biraz bile buralıymışım gibi hissedebilseydim…
Bu odama bir veda… ıvır zıvırlarıma, kitaplığıma, annemin elleriyle ördüğü yatak örtüme, düğmelerle süslediğim abajuruma, yatağımın üstünde inadına uyuyakalan ablama, kapıyı aralayıp bana çay getiren babama, yatmadan önce gelip öylesine bir şeyler konuşmak için önümde dikilen anneme bir veda… İlk kez temizlediğimde içimden gizlice seçtiğim odamı nasıl bıraktığımı hiçbir zaman anlayamayacağım belki. Bunun için hep başkalarını suçlayacak olmam da muhtemel. Ama bir şekilde bıraktım işte. Düzenlemesem bile hep özenle baktığım, süslemek için binbir şeyle doldurduğum akşamları kapanıp herkesten nefret ettiğim özel bir yer burası. İçimdeki neyin acısı bilinmez. Ama bu geceden sonra artık yirmi iki yaşında değilim!

Yorumlar

Popüler Yayınlar