Balkon



Pencerenin önünde oturmuş karşıdaki apartmanın pimapenle kapatılmış balkonunda birbirine sarılan bir çifti gözetliyorum. Gözetliyorum demek bu noktada doğru bir seçim; çünkü onlara bir süredir tesadüfen değil son derece bilinçli olarak bakıyor ve haklarında bazı ayrıntıları tahmin etmek için uğraşıyorum. Neden ilgimi çektiklerini anlamak bir yana dursun onları gerçekten görüp görmediğimden bile tam olarak emin değilken şehrimin üzerinde güneş yavaş denemeyecek bir hızla batmaya başlıyor. Bu durumun Einstein’la ilgisi olup olmadığını düşünmek bana düşmez elbette, ama güneşin hızlanışını bir şekilde balkondakilere bağlıyorum. Bir zamanlar aşık olmanın zamanı hızlandırdığına dair yapılan romantik, mistik ve bilimsel karışımlı açıklamaları kafamın içinden çıkarıp yeniden okuyorum. O zaman inandırıcılığı ile beni büyüleyen bu tez… Bakıyorum ki hala olağanüstü! Cahilliğimin duygusallığıma karışarak yarattığı her şey gibi bu inancımı da seviyorum.  Bunun ardından esas soru geliyor: Çiftin güneşin batışını hızlandırışını ben niçin hissediyorum?
Haydi diyelim, aşık olanlar için zaman göreceli bir biçimde hızlanıyor ya da yavaşlıyor. Ancak bu aşka iki cadde, bir balkon ve bir perde uzaklığında olan ben, güneşin daha hızlı batmış olabileceğini nasıl anlıyorum?
Kız, kısa açık renk saçlı. İnce kolları ve incecik bir boynu var. Oğlan esmer, ortalama boylu herhangi  bir eski sevgiliye de benzemiyor üstelik. Onları bana yakınlaştıran şey ne olabilir? Daha da fenası ya hiç aşık değillerse ve ben bunu bir gün öğrenirsem ne olacak? O zaman inandığım bu görecelilik efsanesinin yanlış çıktığına mı yanmalıyım yoksa yazdığım bunca şeyin boşa gittiğine mi? Ya da akıllı bir yazar gibi davranıp onlar ve güneş arasında hissettiğim –veya öyle sandığım- bu anı bir hikayeye hapsetmeli miyim?
Bu; bir belgesel ya da bir sanat filmi olsaydı hikaye şöyle olacaktı:
“Kısa saçlı bir kadın balkonda duruyor ve sigara içiyordu. Sevgilisi olması muhtemel bir erkek ona yaklaştı ve elini beline koydu. Kadın ona döndü elleri ile bel kıvrımını okşadı ve erkeğe sarıldı. Adam bir süre sonra kadından ayrılıp onu dudaklarından öptü. İçeri geri dönmek üzere kadından ayrıldı. Kadın erkeğin arkasından otuz saniye boyunca kesintisiz bir biçimde baktı ve iki cadde, bir balkon ve bir perde uzaklıktan görülebilecek şekilde gülümsedi. İkisi de içeri girerken güneş bir önceki günden iki kat hızlı batmaktaydı.”
Bu; gününü pencerenin önünde geçirmiş bir  “yazarın” hapsetme hevesli hikayesi olsaydı ise şöyle olurdu:
“Sıcak bir yaz günün serin akşamüstünde A… kendini balkona atmış birkaç dakikalık kaçamak için sigarasını hızla yakmıştı. İçeride dönmekte olan ve asla bitmeyecekmiş hissi veren uzun konuşmalar canını ne kadar sıksa da kaçmak için hiçbir alanı olmadığını bildiğinden umurunda değilmiş gibi yapıyordu. B…’nin deyimiyle sonsuz orman yolunun hemen başındaki bu eve ilk gelişi değildi. Ancak ilk defa bulunduğu yerin yanlış oluşu ile ilgili bir endişeye kapılıyordu. Bu endişe tam olarak saçlarını kısacık kestirmeye karar verdiği anda hissettiğiyle aynıydı.
B… balkonda sigara içmekte olan kadını; bir gün gerçekten kendisine sadık bir sevgili olabilmesini dilediği, yıllar uzunluğundaki gecelerin karşılığı olarak bu akşamüstü evinin bir kenarında bulmuştu. Şükrederek bir süre sessizce kapı kenarında durup ona baktı. Ne çok istemiş, ne çok dua etmiş, ne çok isyan etmişti! Bu kadını ve gözlerini düşünmeden geçirdiği bir an bile yoktu. Öyle bir an varsa bile B… o anda kendisini var hissetmiyordu. A… ona bir keresinde saçlarının aslında dalgalı olduğunu ama kabarıklığını hiç sevmediği için sürekli düzleştirdiğini anlatmış, bu hikayenin hemen ertesinde ise saçlarını kulak hizasında kestirerek kendi hikayesini bir anda ortadan kaldırıvermişti.
 B… bu hikayeyi neden önemli bir done olarak anımsadığını bilmese de “kadınının” saçlarını kestirişi ile kendisini sevmeyi kabul edişi arasında yalnızca kendinin sezebildiği bir bağlantı görüyordu. Uzunca yıllar onun zorla düzleştirilen dalgalı saçları iken şimdi o, bütün fazlalıkların ortadan kaldırıldığı kulak hizası, sade ve kendiliğinden düz saçlarıydı. Dünya muazzam şeydi doğrusu! Şarkılar, şiirler, bakışlar, duruşlar, tırnak ucundan kirpiklerin kıvrımına dek uzanan dev ama görünmez duygu köprüleri… Saklanan gözyaşları, dokunmaya kıyamadan arzulanan çelişik bir beden ve daha pek çoğu… İşte şimdi balkonda sigara içiyordu.
A… kendisini kapı aralığından izleyen B…’yi fark edeli iki dakika geçmişti ki telaşlı genç adam, her zaman olduğu gibi kadın onu fark ettiğini ona fark ettiremeden kapı aralığından çıktı. A…’nın minik kaçamağını bölerek kalın ve kısa parmaklı ellerini kadının beline dayadı. B… için bu, gökyüzünde bir buluta dokunmak gibiydi. Birbiri ardına sıralanmış anı demetleri gözünün önüne yığılırken A… döndü ve yeşil gözleri ile uzun uzun B…’nin yüzüne baktı. Bu sırada o da ince ve küçük ellerini adamın bel kıvrımına yerleştiriyordu. Bir süre bakıştılar. B… bekleyişinin ve acısının ödülüne; A… ise sevilme umuduna bakıyordu.
B… çift haneli yıllar boyunca kurduğu hayallerin bir ya da ikisinde olduğu gibi A…’ya doğru eğildi ve dudaklarına o an için kısa ama kendi zihni için bir ömür süren bir öpücük bıraktı. Bu sırada batmak için yola koyulan güneş; bu umut, endişe ve heyecan selini hissederek hızlanıyordu. Dudakları birbirinden ayrıldıktan sonra B… hissettiği bu dehşetli aşkı daha fazla sergilemek istemeyerek ilk arkasını dönen taraf oldu ve az önce “kadınını” izlediği kapı aralığından geçerek içeri girdi. Bu sırada A…; dışarıdan görenlerin otuz saniye diyebileceği ama endişesi için birkaç ömre bedel olan bir süre boyunca B…’nin arkasından baktı ve bir gün gidebilmenin bir an sevilmeye değişilip değişilmeyeceğini tarttı kafasında. Kıvrak zekası yeşil gözlerinde parlarken  B…’nin arkasından içeri giriş yoluna koyuldu. Bu sırada güneş, şehirdeki “diğerlerinin” bile fark edebileceği bir hızla batmıştı.

Ve bir kuş…
Sonsuz orman yolunda
Gökyüzü şehir, boydan boya
Apartman balkonlarının serin yerlerinde
Bir kızın bir oğlanı öptüğü.

Ve bir baş…
Yumuşak saçlı ağaçların altında
Dökülmeyen yaprakların sesi
Ama her an dökülebilir endişesiyle. ”


            Güneş tamamen batıp da pencere önü kadar balkon da kararınca geriye hiç hikaye kalmıyordu oysa. Yine de gördüğüm kısa bir düşü yarın yeniden okuyabilme ihtimali ile yazıyordum. Zaten bütün bunların başka ne anlamı olabilirdi ki?

Yorumlar

Popüler Yayınlar