Şimdiki Zaman
Ben olmayan herkese sevgilerimle;
Süslü cümlelerden kaçınmalıydık. Kağıtları boş yere karalamamalı ve asla ısrar etmemeliydik. Alınan çikolatayı idareli yemeli ve her güne az az tatlılık katmak için kendi yollarımızı bulmalıydık. Sabahları kendi başımıza uyanabilmeli ve yüzümüzü kesen soğukla bir başımıza yüzleşebilmeliydik. Plastik kokan bardaklardan paralı ailelerin çocuklarına içirdikleri kakaolu sütü ruh fakirliğimizle içmeli ve doymalıydık. Bugün olmamız gereken şey olmayı hemencecik öğrenmeliydik.
Başlarda korkunç bir şeylerin içinde debelenip durduğumu sanıyordum. Dünyanın omuzlarımda olduğunu hissederek yoruluyordum. Konuşmuyor, gülmemeye çalışıyor, kendime cellatlar arıyordum. Şimdi baktıkça, baktığım yerden neredeyse hiçbir şey göremiyorum. Sırf bu yüzden sevemedim Tezer Özlü'yü. Yeterince trajedik bulamadığım hayatını sevemedim. Oysa Nilgün'de zaman zaman kendimi bulduğum bile oluyordu. Oysa ne bir eksik ne bir fazla... Hepimiz aynı kadındık. İkisi arasında neyi kendime yakıştıramamıştım, kim bilir?
Varlık ve yokluk savaşının yenikleri arasında kendime yandaşlar arıyordum. Yollarını beğendiklerimi benimsiyor, beğenmediklerimi dışlıyordum. Bu iki kadın arasında şimdi bulabildiğim tek fark; cesaretleri. Ve benim seçimim cesaretsiz olandı. Yazmaya korkan, yaşamaya korkan, kendini saklayan ve en sonunda hiçbir şey yokmuş gibi kendini bir pencereden aşağıya bırakan kadın... Çünkü benim için kolay olan seçim buydu.
Hayatım boyunca, kendimi yeterince mutsuz olmadığım, yeterince ölüm görmediğim, yeterince kahır dolu olmadığım halde hep derinde bir yerde ağlıyor gibi hissettiğim için eksik buldum. Bu yüzden hayran olmak için trajedinin kendisi olmuş insanları tercih ettim. Böylece kendime delikler yarattım ve bütün bunların deliklerden başka bir şey olmadığını inkar edebilecek koca bir alan yarattım.
Eskiden yazdıklarıma baktığımda şimdi bütün olup biten bir rüya gibi. Hayran olmayı tercih ettiğim insanlar hiç yok gibi. İnanmadığım şeyleri yaza yaza kurumuş gibiyim. Her kelimede kendime bütün bunlardan kime ne diye sorar, gibiyim. Varlık ve yokluk savaşında varlığımla yenilmiş gibiyim.
Halbuki yenilmiş hissetmiyordum kendimi. En azından kendim bana bunu hiç itiraf etmemişti açık açık. Dümdüz olmayı istemenin boşluğuyla kavruluyordu içim. Kitap yazmanın yetersizliği ve bir şarkı besteleyebilmenin özlemi ile yanıp tutuşuyordum. Ben olmanın çeşitli zorluklarıydı bunlar ama ben olayım diye de durmadan çabalayıp duruyordum. Bu geçmiş zaman çekimi, aslında şimdiki zamanların tamamında da görülüyor ama kabul edilmiyordu.
Yine de... Güvensizliğimi güvenilir buluyor ve temelde plastik bardaktan içilen zengin kakaosu kadar tanımsız buluyorum. Tam da şimdiki zamanda... Ben olmanın derdiyle inanmadığım şeyleri yazmaya devam ediyorum.
Anonim arkadaşın bu konuda birşey diyemiyor, bu konuda; senin ayakkabın benim ayağıma dar gelir :)
YanıtlaSil"Doğrusunu isterseniz yaşam da dar ayakkabıyla yürümektir."
SilEvet o yüzden hep korkarım, o daracık topuklu ile günü geçiren kadınların gücünden hırsından ve yapabileceklerinden.
YanıtlaSil