uç ve bucak I

Attila İlhan... Üçüncü Şahıs mevzu... O derinlik; ama bir o kadar da bayağılık, içinden bir türlü çıkamadığım... Eski Yeşilçam filmleri... Asla anlam veremediğim ama hep kalbimi sızlatan. Varlığım... bir türlü kabullenemediğim; ne bilinçdışında ne de yüzeysel bir biçimde... İçimde hep bir şeyleri asla yeterince yapamadım hissi... Kafamda birkaç şarkı... Yaşım 27... Ben, ben olarak burada bir an bile görünürüm diye korkup, dağılıp hiç tanımadığım evlerin hiç tanımadığım odalarında kalarak... Ve kaldığım odaları kabul edemeyerek parçalanarak... Üç noktalar içinde kıvranıp... Kendime sonsuz uzay-zaman boşluğuna ufakcık bir iğne deliği bulamadan var olup, ya da yok olup gidiyorum. Kendime bir yüklem  bulabildiğime dua ediyorum. Neye dua edeceğimi kestiremeyerek...

Korkuyorum, yazılacak bir şey kalmaz diye, yazılanları kimse okumaz; daha kötüsü anlamaz diye... Sonra diyorum ki bir mide bulantısından daha fazlası olmayacak hiçbir zaman. Kendinden fazlasını önemli göremeyen herkes için çiçeklerle süslü bir zindan olacak bu dünya. Sense durduğun yerden kendini asla bir "şey" olarak tanımlayamayacaksın. Gamzede (gam ile mağdur) olarak yaşamaya devam edecek ve en çok bağırdığını düşündüğün anlarda susmaya devam ederek yaşayacaksın. 

Bu satır aralıklarını büyütsem neler olur diye düşünmeden duramıyorum. Sonra Attila İlhan gelip bana ne denli başarısız olduğumu haykırıyor. Sonra sırtım bana ne denli haklı olduğumu... 

Burada her şeye benim karar verdiğimi tüm dünya için bir an unutuyorum. Sonra sırtım bana ne kadar işçi olduğumu ama bir o kadar da haksız olduğumu hatırlatıyor. Kaybolurken anneannemin evini anımsıyor oradaki mavi ve turuncu yün yatakları düşünüyorum. Ne kadar istemesem de beni sadece o yatak oluşturuyor. Bütün titremeleri ile o yatak, beni asla okunmayacak bir yazar yapıyor. Kimse anlamıyor. Anlamadıklarını içtenlikle biliyor ve sessizce CNBC-e izliyorum. O kanalın adı buydu anımsıyorum. Kimse tarafından anımsanmayan kanalları anımsadığım için de bir parça yaşlı hissediyorum, ne yalan söyleyeyim. 

Böylece, özümde yalnızlığı her defasında sarsılarak hissediyor, anlamsızlaştırıyor ve yok sayıyorum. İstemesem de herkesten nefret ederek... 

Attila İlhan ve üç noktalar geride sadece birer sembol olarak kalıyor. 


Yorumlar

Popüler Yayınlar