Geri Sayım Ve İlk Gerçek Öykü I

Yazmaya başlamamın en az 10 yılı vardır.
O zamandan bu zamana ne dek ne yazdıysam hiçbirini geriye dönüp okuma taraftarı olmadım. Çünkü her zaman bir şekilde bunun yazdıklarımın tadını bozacağına inanırdım. Şimdi bir yılı aşkın süredir durmadan bir şeyler paylaştığım bu yerde kamuya açık bir geri sayım başlatıyorum. Yazdığım ilk gerçek öyküyü ve devamındakileri ben ve benim kontrol edebileceğim insanlardan oluşan kitlenin dışına çıkarıyorum.
Belki kendim için hala aramakta olduğum tanım bu eski kelimelerin arasında saklanmıştır.
Belki eski kelimeleri rüzgara bırakırsam yeni kelimeler daha güçlü alacaklardır yerlerini.

Not: Herkesin fikrini bilmeyi de gönülden isterim.


                                              İLK GERÇEK ÖYKÜ

Bölüm 1
Akşamsefaları etrafı tatlı bir kokuyla sarıp sarmalamaya başlamıştı. Gün batımının eşsiz manzarası yerini ılık, aydınlık bir ilkbahar gecesine bırakıyordu. Gece tüm heybetiyle gelip yeryüzünü kaplarken Mustafa çeşit çeşit meyve ağaçları ve çiçeklerle donatılmış bahçenin ortasındaki çardakta soğumaya yüz tutmuş çayından bir yudum daha aldı. Altındaki rahatsız tahta oturak yüzünden ağrımaya başlayan dizlerini öne arkaya sallıyor bir yandan da huzursuz gözlerle etrafına bakınıyordu.            Sabahtan beri içini doldurup taşan tuhaf heyecan ve telaş duygusu onu oldukça korkutmuştu. Ne zaman böyle bir şey duyumsasa hep kötü bir şey olacağına inandırmıştı kendini nedense. Bu yüzden böyle hissettiği zamanlarda durmadan huysuzlanıyor gördüğü her şeye sinirleniyor, bağırıp çağırıyordu. Evdeki yardımcısı Fahriye’yi de gördüğü her yerde haşlıyor, yanlış gördüğü işler yüzünden zavallı kıza acımasızca hakaretler savuruyordu. Fahriye ise onun bu halini iyi bildiğinden hiç ses etmiyor hüzünlü bir tavırla Mustafa ne derse onu yapıyordu. Bazı zamanlar dayanamadığı da olmuyor değildi. Hatta öyle kızıyordu ki ona çekip gitmek istiyordu bu evden. Ama yine de bu yalnız ve mutsuz adamın haline acıyor, kendisi olmadan bu evde pisliğe boğulacağını düşünüp bir yandan eğleniyor, bir yandan da içinden geçen bu kötü düşünceler için kendine kızıyordu.
Fahriye okuldan alınıp evlendirilmiş bunun üzerine daha ilk ayda kendi esir şehrinden Mustafa’nın yaşadığı bu küçük kasabaya firar etmişti. Burada bir süre küçüklüğünden beri görmediği teyzesinin yanında saklanmış ama sonunda onun yanında da barınamaz olmuştu. Çünkü teyzesinin kızlarıyla bir türlü geçinemiyordu. Onunla aynı yaşlarda olan iki kız da Fahriye’yi hor görüyor ona külkedisi masallarında anlatılan üvey kardeşler gibi davranıyorlardı. Teyzesi bir süre durumu idare etmeye çalışsa da pek etkili olamadı. Son çare olarak kasabada öğretmenlik yapan Mustafa’ya bu küçük kızı evine hizmetçi olarak almasını teklif etti. O sıralar yalnız yaşamaya yeni yeni alışmaya başlayan Mustafa teklifi önce reddetti. Bir süre sonra koca bir evin işlerine yetişemediğini anlayınca Fahriye konusunda bir kez daha düşünmeye karar verdi ve sonunda bir gün küçük kızın teyzesiyle anlaştı.
Daha on yedi yaşında gencecik bir kız olan Fahriye çaresiz ve yalnız olmanın verdiği eziklikle tek kelime edememiş uzaktan bakıldığında oldukça korkutucu görünen bu adamla yaşamaya mecbur bırakılmasını acı ve üzüntü içinde izlemişti.
Mustafa’nın babasından kalma tek katlı küçük evine giderken keşke kaçmasaydım, diye geçiriyordu içinden. Ha tanımadığı bir adamla evlenmiş ha bir diğerinin evinde hizmetçi olmuştu, ne fark ederdi? Hem Mustafa’yı kaçtığı kocasına benzetiyordu: O da Mustafa gibi katı yürekli, suratsız, aksi adamın biriydi. Görünüşe göre burada daha çok eziyet çekecekti.
Teyzesinin arkasından eve girerken etrafına dikkatle bakındı. Küçük bir evdi, eşyalar da o kadar fazla sayılmazdı. Her şey yerli yerinde görünüyordu. Şaşkınlık ve tuhaf bir rahatlama duygusu içinde pencerenin önündeki divana oturdu. Mustafa karşısındaki tekli koltukta isteksiz ve şüpheli bakışlarla etrafı süzüyor arada bir gözlerini yeni yardımcısına çeviriyor onunla göz göze gelince de hemen başını çeviriyordu.
            Fahriye de korku ve merakla inceliyordu onu.O yıl henüz otuzuna basan Mustafa uzun boylu irice bir adamdı. Geniş alnının üzerine dökülen dalgalı siyah saçları, hüzünle bakan kahverengi gözleri vardı. Kemiksiz, düzgün burnu ve onu tamamlayan küçük dudaklarıyla güzel bir erkek yüzünün sahip olması gereken her türlü niteliği taşıyordu.
           
Mustafa Fahriye’nin teyzesiyle konuşmasını uzatmamak için elinden geldiğince kısa ve kesin yanıtlarla kadının konuşmalarını kesiyor yaşlı kadının gözleri dolup boğazı tıkanarak anlattığı acıklı öykülerden midesi bulanıyordu.
                                               ****
Teyzesi gittikten sonra Fahriye Mustafa’nın yüzüne hiç bakamadı. Mustafa da ilk günden kızın üzerine gitmek istemediğinden o yokmuş gibi davranıyor onunla pek ilgilenmiyordu.
            İlk gece diken gibi sırtına batan rahatsız yatakta dönüp durdu Fahriye. yan odada uyuyan adamdan ölesiye korkuyor evden kaçtığı için kendine lanet ediyordu. Şimdi hiç tanımadığı bir adamın evinde böylece savunmasız kalmak daha mı iyi olmuştu? Evdeyken hiç değilse annesini görebiliyordu. Hem kocası da o kadar kötü bir adam sayılmazdı. Ne de olsa amcasının oğluydu!
            Mustafa da verdiği karardan pek mutlu değildi o gece. Bu kız üzerine bir sürü sorumluluk yüklemişti. Bir de kasabalıların dedikoduları saracaktı her yanı, adı gibi emindi. Şimdi sürekli tetikte olmak zorundaydı. Zaten ondan pek hoşlanmayan kasabalılar fırsattan yararlanıp iyice bineceklerdi omzuna Mustafa’nın. Bir de tanımadığı bir kadınla evini paylaşmak düşüncesi vardı ki onu çileden çıkarıyordu. Bu iş her yönden zararlı olacaktı ama geri dönüşü de kalmamıştı artık. Boşu boşuna başına dert açtığı için kendine kızıyordu.
            Peki tüm bunları bile bile neden kabul etmişti tanımadığı bu zavallı küçük kızı evine kabul etmeyi? Sorunun yanıtı zaten içinde gizliydi: Bu kız zavallı ve küçüktü.
            Ertesi sabah uyandığında Fahriye’yi her yerde aradı ama kız ortalıkta görünmüyordu. Yatağını toplamış hiçbir iz bırakmadan yok olmuştu. Bavulunu da göremeyince eve geri döndüğünü düşünüp rahatladı Mustafa. O kılını bile kıpırdatmadan bu işten sıyrılıvermişti. Artık gerisini gencecik bir kızı kendisi gibi aksi bir adamla bırakmaya yüreği dayanan teyzesi düşünecekti.
            Mutlu bir yüz ifadesiyle bahçedeki çardağa geçip oturdu. Güzel bir Pazar kahvaltısı yapmayı planlarken arka taraftan bir çıtırtı duydu. Biraz sonra elinde birkaç domatesle Fahriye göründü bahçenin derinliklerinde.
            Genç kız dizlerine kadar uzanan, mavi, yarım kollu bir elbise giymiş, ayağına yanlardan yırtılmış, eskimiş terliklerini geçirmişti. Dün eve geldiğinde teyzesinin zoruyla örttüğü kumral, dalgalı saçlarını bu sefer örtmemiş serbest bırakmıştı. Aslında bunu yapıp yapmamak konusunda oldukça düşünmüştü. Çünkü annesinin başörtünün kadını koruyan bir şey olduğunu söylediğini duymuştu hep. Şimdi hiç tanımadığı bu adamın karşısında böylesine açık ve rahat olması doğru muydu acaba?
İçinden bir his bu yabancı adamın kötü biri olmadığını söylüyordu ona. O da buna güvenerek -tabii biraz da gençliğin verdiği delilikle- teyzeleri ve annesinin ona koyduğu bu kuralı yok saymayı tercih etmişti.
            Çekinerek Mustafa’nın yüzüne baktı Fahriye:
            “Bahçeden topladım, kahvaltıda taze taze yemek istersiniz diye…”
            Mustafa kızın hala burada olmasından duyduğu öfke ve rahatsızlıkla:
            “İstemem!”diye çıkıştı.
            Fahriye sırtından aşağı soğuk suların boşaldığını hissetti. Bir şey söylemeden arkasını dönüp eve doğru yürümeye başladı. Yürürken bir kez daha evden kaçtığı için kızdı kendine. İçeri girer girmez kapının arkasına bıraktığı bavulundan başörtüsünü çıkarıp saçlarını örttü.
            Bundan birkaç saat sonra Mustafa’ya hazırladığı kahvaltı sofrasını toplarken Mustafa’nın  ona doğru yaklaştığını fark edince tüyleri ürpererek yan tarafa çekildi. Mustafa masada duran çakmağını aldı. Birkaç adım ilerleyip Fahriye’ye bakmadan:
            “Sen de bir şeyler ye, aç kalma.”dedi buz gibi bir sesle.
            Fahriye komutanından emir alır gibi başını salladı ve bir daha Mustafa’nın yüzüne bakmadı.


Yorumlar

Popüler Yayınlar