Aynı Günün Şarkısı
Kahvenin kokusu usul usul havayı kaplarken benim içimi de garip bir huzur yokluyor.
Kim olduğumu unutmuş gibiyim.
Gökyüzündeki bulutlar ağırlaşarak omuzlarıma oturuyor. Rüyalarımdan fırlamış gibi görünen bu uzun ve bunaltıcı günü düşünüyorum.
Kaç zamandır ne yaptığımı düşünmemişim. Geçmişin buğulu resimlerinden kaçarken kendime ait olanları çoktan unutmuşum. Yaşım kaç oldu diye düşünüyorum kahvenin ilk yudumunda.
Ne küçüğüm artık ne de hükmedecek kadar büyük. Hayatımı başka insanların elinde görüyorum. Düzensiz uykumun bile bana nasıl yaşamam gerektiğini söylediği bu küçük ve kasvetli bozkır köyünde beni yalnızca kelimeler eyliyor.
Bol bol okuduğum zamanlar aklıma geliyor. Bozkır hala kuru ve boğucuydu. Bense daha yeşil ağaçlar görebilmek için gözlerimi yumardım. Ağaçlara yaklaşmayı da pek sevmem yalan değil. Ama şikayet etmek için daha önemli bir bahane bulamıyorum.
Yaşadığım toplumun, yaşadıkları kadar kurak topraklarında hayretle damlayan yaşam suyumu biriktirmeye uğraşıyorum. Her defasında toprak emiyor bana ait olanı. Durduramıyorum.
Bir yandan bu topraklar olmasa söyleyecek tek kelime bulamayacağıma inanıyorum içten içe. Ama kelimelerimi de kuruttuğu bu acımasız iklimin, inkar edilemeyecek kadar canlı kanlı bir ihtimal.
Her yeni hikaye arayışında bir gün fazladan yalnız ve huysuz bir sona hazırlıyorum kendimi.
Güzel cümlelere feda ettiğim nefesler için ciğerlerimden özür dilerim.
Hayatımı kuru bir ağaç dalına asıp beklediğim için sabırla beni izleyen ruhumdan özür dilerim.
Bu şehri bu kadar sevmediğim için kendimden özür dilerim.
Kim olduğumu unutmuş gibiyim.
Gökyüzündeki bulutlar ağırlaşarak omuzlarıma oturuyor. Rüyalarımdan fırlamış gibi görünen bu uzun ve bunaltıcı günü düşünüyorum.
Kaç zamandır ne yaptığımı düşünmemişim. Geçmişin buğulu resimlerinden kaçarken kendime ait olanları çoktan unutmuşum. Yaşım kaç oldu diye düşünüyorum kahvenin ilk yudumunda.
Ne küçüğüm artık ne de hükmedecek kadar büyük. Hayatımı başka insanların elinde görüyorum. Düzensiz uykumun bile bana nasıl yaşamam gerektiğini söylediği bu küçük ve kasvetli bozkır köyünde beni yalnızca kelimeler eyliyor.
Bol bol okuduğum zamanlar aklıma geliyor. Bozkır hala kuru ve boğucuydu. Bense daha yeşil ağaçlar görebilmek için gözlerimi yumardım. Ağaçlara yaklaşmayı da pek sevmem yalan değil. Ama şikayet etmek için daha önemli bir bahane bulamıyorum.
Yaşadığım toplumun, yaşadıkları kadar kurak topraklarında hayretle damlayan yaşam suyumu biriktirmeye uğraşıyorum. Her defasında toprak emiyor bana ait olanı. Durduramıyorum.
Bir yandan bu topraklar olmasa söyleyecek tek kelime bulamayacağıma inanıyorum içten içe. Ama kelimelerimi de kuruttuğu bu acımasız iklimin, inkar edilemeyecek kadar canlı kanlı bir ihtimal.
Her yeni hikaye arayışında bir gün fazladan yalnız ve huysuz bir sona hazırlıyorum kendimi.
Güzel cümlelere feda ettiğim nefesler için ciğerlerimden özür dilerim.
Hayatımı kuru bir ağaç dalına asıp beklediğim için sabırla beni izleyen ruhumdan özür dilerim.
Bu şehri bu kadar sevmediğim için kendimden özür dilerim.
Yorumlar
Yorum Gönder