Kafkaesk Masallar: Kara Boğa Baba

Yıllar yıllar önce, adı bile bilinmeyen küçük bir ülkede küçük bir buzağı yaşarmış. Bu buzağının işi gücü şarkı söylemekmiş. Ahırdakilere aldırmadan gece gündüz şarkı söyler, dans edermiş. Dünyaya geldiği andan itibaren sürdürdüğü bu gelenek elbette ahırdaki diğer yavruları rahatsız etmekteymiş. Ancak buzağı bu durumu fazlaca ciddiye almazmış. Çünkü içinden ne gelirse onu yapmak gerektiğine canı gönülden inanıyormuş. Her ne kadar etrafındakileri ciddiye almıyor gibi görünse de bazı geceler yatağında uzun uzun ona kötü gözle bakan diğer arkadaşlarını düşünürmüş. Kendisinin iyi niyetle, belki de yalnızca doğal olanı yapmaya çalışması neden onları rahatsız edermiş? Bir türlü anlam veremese de içindeki sesi dinlemeye devam etmekte kararlıymış.
Bir sabah annesinin sütünün ne kadar tatlı olduğu hakkında bir şarkı tutturmuş giderken yan ahırdan daha önce hiç görülmemiş bir şekilde bütün tüyleri turuncu olan bir buzağı çıkagelmiş. Bizim buzağının yanına koşup şarkısına eşlik etmeye, onunla zıplaya zıplaya dans etmeye başlamış. Buzağı sevincinden delirecek gibi oluyormuş. Ama bu misafirin onu nereden tanıdığını, şarkılarını nereden bildiğini de merak etmeden duramıyormuş. Ahırdaki diğerlerinin şaşkın bakışları arasında şarkı söyleyen turuncu ve şarkıcı, neşe içinde bir o yana bir bu yana hopluyorlarken birden kapı büyük bir gürültü ile açılmış ve ardında koca bir karanlık belirmiş.
Sinirli hırıltılar eşliğinde kapıdaki karanlık git gide büyümeye başlarken ahırı da büyük bir sessizlik kaplamış.
Gelen kara boğa babaymış. Uykusu bölündüğü için sinirli ve kızarmış gözlerle turuncu buzağıya bakıyormuş. Buzağı arkadaşına çaresiz gözlerle dönmüş ve hoşçakal, demiş. Ardından korkak adımlarla kara boğa babaya doğru yürümüş. Tam babasına varacağı sırada ayakları birbirine dolanıvermiş. Yerde yuvarlanan buzağının yardımına elbette şarkıcı arkadaşı koşmuş. Onlar toparlanırken kara boğa baba da daha bir öfkeyle turuncu buzağıya bakmaya devam etmiş. Bu beceriksiz çocukla ne yapacağını düşünür gibi umutsuz ve donuk bir ifade varmış suratında.
Turuncu buzağının arkasından bakakalan şarkıcı buzağı yaşadıklarına bir türlü anlam verememiş. Onların bu haline gülen sevinen arkadaşlarının tamamı ile konuşmayı kesmiş. Artık içinden şarkı söylemek de gelmez olmuş. Ne zaman şarkı söyleyecek olsa aklına turuncu buzağının neşeli sesi geliyor, arkasından geç bulduğu arkadaşını aniden kaybedişini hatırlayarak kahroluyormuş.
O günden sonra ikisi de hiç şarkı söylememiş.
Yıllar yıllar sonra şarkıcı buzağı büyümüş ve kelli felli bir boğaya dönüşmüş.
Şarkılarını içinden söylemeye devam ettiğini, yürürken bile attığı her adımın aslında içinden gelen dans figürleri olduğunu anlayacak kadar büyümüş. Ancak turuncu buzağının yaşadığı korkuyu bir türlü aklından silememiş. Onun korkusunu kendi korkusu yapmış ve her ağzını açtığında aklına kara boğa baba gelmiş. O karanlık gölgenin arkasında parlayan güneşi, ona şarkılar söyleten annesinin tatlı sütünü unutmamış olsa da kendi içinde bir yerlere gömmüş.
Bir müddet sonra ahırdaki buzağılar ona deli boğa baba demeye başlayana dek...

Yorumlar

Popüler Yayınlar