Bohemistan ve Arabesk





Aralıksız baş ağrısı... Hafif, orta, şiddetli değişebiliyor zamanla ama geçmiyor gibi sanki. Havalar çok kötü gidiyor. Yağmura, şimşeğe, gök gürültüsüne bayıldığım halde bu hava beni bile bunaltmaya başladı. Hem sıcak hem yağmurlu; yorucu, boğucu.
Son günlerde geçmiş ile ilgili çok düşünüyorum. Belki  havalardan belki de yaşananlardan. Çocukluk fotoğraflarıma bakıp o zamanlar neymişim anlamaya çalışıyorum. Beş yaşında çocuğun hayattan ne beklentisi olacak orası ayrı tabi ama fark ettim ki bugün durduğum yerde olmak aklımın ucundan geçmezdi. İyi mi kötü mü bilemiyorum. Bir yönden geçmişi güzel yapan şey; her defasında geçiyor olmasıdır herhalde. Ne yaşanırsa yaşansın iyisi de kötüsü de geçiyor, üstüne aylar, yıllar, insanlar değişiyor. Bir diğer yanda ise değişmesinden korkulan geçmiş var. Bir evin içinde biriktirilen gözyaşı bazlı, histerik gülüşlü anılar... Ya da bir okul bahçesinde anlamsızca oturup elma yeme seansları... Sırf bunlar yüzünden yeni şeylere başlamak zor hatta bazen imkansız oluyor. Şimdi dönüp baktığımda görüyorum ki bir şeylere başlamak ve sabit hayatımı değiştirmek konusunda ölümüne korkak davranıyorum. Gidilecek yeni şehirlere, yaşanacak yeni evlere, yeni insanlara içim titreyerek yaklaşıyorum. Sadece yeni bir kitaba başlamak bile okuyup sevdiğim eski bir kitap karşısında tercih edilemez hale geliyor.
Buna rağmen yeni şeyler yaşama heyecanı da bir o kadar büyük içimde. Yeni doğmuş günün bebek kokusu ve kuş sesleri arasında çimlere uzanmış ve gözlerimi kapatmışken hayatın ne denli karmaşık olduğu gerçeğini fark ediyorum. Geçmiş ve gelecek arasında kararsız, o an içinde sallanıp duruyorum. Yine de güzel bir müziğin, içli bir filmin, güzel kirpikleri olan bir adama bakmanın tatlı hevesinden vazgeçmiş değilim. Psikolojik bir araf hali: her şeyden korkup, korktuğun her şeye sahip olmayı istemek.
Bu aralar her şeyi düzenleyip boyamak istiyorum. Yaşadığım alanı güzelleştirerek içimi aydınlatıyorum. Hayat üzerine düşünebilmemin nedeni de bu olsa gerek. Düşünebildiğim gibi yazabiliyor olmam da büyük nimet. Zira genel mottom sorulan her soruya "bilmiyorum."demektir. Oysa şimdi, tam şu an zihnim açık. Düşüncelerimi duyabiliyor bir yandan da dışarı çıkmaları için çabalıyorum.
Öyle havadan sudan bir ruh hali...
Yarından itibaren kendime bol neşeli, biraz hüzünlü film seansları yapacağım. Ferzan Özpetek filmlerini bayıla bayıla bir kez daha izleyeceğim öncelikle. Hepsini yazarım. Yaşasın bohem hayat!

Yorumlar

Popüler Yayınlar