Gece Kahvaltısı Mutluluğu



Birden bir şey oluyor. Ufacık tefecik bir şey birden içini kıpır kıpır kıpırdatıyor. Bir karar veriyorsun ve belki de ilk kez verdiğin bir kararı bu kadar seviyorsun. Yiyeceklerin tadını aniden farklı algılıyorsun. Her şey birden oluyor. Bir Orhan Veli şiiri edasıyla akıyor zaman. Hayat güzel diye düşünüyorsun. Aptal olmanın bir parçası da mutlu olmak herhalde. Dönüp baktığımda mutlu olduğum her şey kendime anlam veremediğim anlarda gelmiş başıma. Bunca yıl nasıl mutlu olacağım diye hayıflanırken aslında nasıl aptal olabilirim diye düşünüyordum. Belki acımasızca bir düşünce ama etrafa baktığımda fazla düşünmeyen herkesin hayatından memnun olduğunu görüyorum. Birçok ortamda, televizyonda, internette. Düşüncelerinden bahsetmeyen ya da onları hayatının odak noktası yapmayan herkes dingin birer deniz gibi. Gözlerine baktığınızda sonsuz bir boşluk görüyorsunuz. Kötü anlamda bir boşluk değil çoğundaki. Mutlu bir aptallık belki de. Tam şu anda karşıma çıksa içine giysilerimle atlayacağım belki benim düşündüğümden çok daha derin bir ruh hali.Kimse beni yanlış anlamasın mutlu olmak aptallıktır demek değil bu yazdıklarım. Daha çok mutlu olamayan insanların kendini düşüncelerine hapsetmişliğinden bahsediyorum. Ben ve benim gibi hafif sıyırmış insanlar o kadar çok düşünüyor ve hayatı olduğundan fazla zorlaştırıyoruz ki mutlu olmak için zihinlerimizde ya da bedenlerimizde enerji kalmıyor. Hatta çoğu zaman mutsuzluğu çağırarak kendimizi tatmin ediyoruz. Zira mutsuzluktan beslenen bir yanımız olması çok muhtemel. Buna felsefik ya da psikolojik bir açıklama getirecek bilgiye sahip değilim elbette. Bu sadece içeri doğru bakıp kendimi anlamaya çalışırken etrafımı da anlamlandırma şeklim. Bu yazıyı yazarken kafamdaki cümlelerin bu kadar net akışkan ve sanatsız olması bile ruhumun neyle beslendiğini anlamama yetiyor. Belki sırf bu yüzden bile içimde bir şeyler mutlu olmama engel oluyor olabilir.
Lisedeyken uzunca bir öykü yazmıştım. Yalnız bir kadının toplum ve erkekler üzerinden hayatını şekillendirme çabasını anlatıyordu. Üzerinden dört sene kadar geçip yazdıklarımı yeniden elime aldığımda fark ettim ki geçen sürede yazdığım kadına dönüşmüştüm. Kurduğum cümlelerden, yaşadığım olaylara kadar her şey vardı. Durup düşündüm; ne yaşayacağımı mı bilmeyi becermiştim yoksa yazdıklarımı yaşamayı mı? Bilinçaltının mükemmel bulanıklığında bu soruya asla yanıt veremeyeceğimi biliyorum. Açıkçası sorunun her iki yanıtı da benim için oldukça korkutucu. Bunun üzerine söyleyebileceğim tek şey çocukça mutsuzluğumun beni tamamen ele geçirmiş olduğu. Şimdi her şeyi birleştirip yeniden sorguladığımda mutluluğu getiren aptallık mı yoksa sadece aptallar mı mutsuz olmaya uğraşıyor. Ya da daha tuhafı bu gece oturduğum yerde neden bu kadar mutluluk üzerine düşünüyorum. Bu da kronik mutsuz bir aptalın mutluluğu tanıyamama şekli olmalı.

Yorumlar

Popüler Yayınlar