'Ezgi'nin Günlüğü
Uzun bir yoldayım. Kulağımda kulaklık... Şehir kalabalık,
başım kalabalık... Kalabalıktan sıkılıyorum oldum olası. Yalnız olmak dileğinde
değilim ama çok fazla insanın içinde olmak kendimi kötü hissettiriyor bana.
Zira insanların beni anlamayışından fazlaca bunalmış durumdayım. Bir de serde kendini
herkesten farklı görmek var tabii orası ayrı.
Ezginin Günlüğü dosyası başlıyor minik "kurbağa"
mp3 çalarımda. Sesini açıp yolu izleme faslına geçiyorum. Bir dinginlik, biraz
huzur, neşe, hüzün, trajedi... Her biri tek tek ve yavaş yavaş... Kulaklarımı
ısıtan bir sesle içim kaynamaya başlıyor. Etrafımda kimse yokmuş gibi ve hatta
ben bile yokmuşum gibi hissediyorum. Sadece, birkaç şarkıyla bu kadar uyuşmama
şaşıran bilincim arada bir açılıp kapanıyor. Yanımızdan geçip giden arabalara
bakıp hiç bilmediğim şeyler düşünmeye başlıyorum. Kendi kafesimden çıkıp
'fincana kahve koyuyor' ve 'Kadıköy' sokaklarında yürümeye başlıyorum Hüsnü
Arkan'la beraber. Hiç gitmesem de hiç görmesem de içten içe 'geçmem bir daha
Kadıköy'den' diye yeminler ediyorum. Çünkü orada eski bir aşkı bırakmışım,
hatta belki kendime ait bir parçayı, bir yaşımı, bir düşümü. Kim olduğum nerede
olduğum hiçbir şeyi değiştirmez. Kadıköy'ü dinlerken oralı oluyor, oradan
yaralıyorum kendimi.
Ne tuhaf bir şeylerin içinde kaybolma hissi! Hiçbir şey hissetmediğimi sandığım anlarda bile sadece bir şarkıyla har bir ateş kaplıyor içimi. Sıkıcı, sıcak bir günde silme insan dolu bir 'dolmuş'ta gözlerimi kapatmış müziğin sesinin beni bir yerlere götürmesini beklerken, gözlerimin önünde dans eden ağaçlar görüyorum. Birçok zaman deli olduğumu düşündüm bu yüzden. Durmadan bir ses duyuyordum kafamda. Hikayeler kurup onların içinde yaşıyordum bir dönem. Hatta bazen başka insanları dahil ediyordum hikayelerime. Şarkıların içinde yaşamak istediğimi daha önce de yazmıştım zaten. Sonra kendimle uğraşmaktan vazgeçtim. Kim yapmıyor ki? Yapıyor değil mi? Yapmıyor mu?
Konuyu bölen paragrafımı bir kenara koyup Ezginin
Günlüğü'nden bahsetmeye devam etmeliyim. İlk aşkımdan, aşk acılarımdan,
kayboluşlarımdan, yaşam sevincimden, umudumdan ve umutsuzluğumdan bahsetmek
olacak bu.Geçmişimin hiçbir kötü ânının
lekeleyemediği bir parçasından... İlk
dinlediğimde ne hissettiysem bugün dinlerken de aynı şeyi hissediyorum. En
parlak anılarımı düşünüyorum bir bir. Ve en karanlık olanlarını... Her şey
orada. Fonda Hüsnü Arkan. Bir parça flüt, keman, piyano. Her şeyden ne kadar
olması gerekiyorsa o kadar... Babamı özlüyorum; annemi, hiç değişmeyeceğini
sandığım her şeyi bir bir özlüyorum. Ama hiç söylemiyorum. Şarkılar dinliyorum
sadece. Onlar benim yerime söylesinler diye. Birkaç melodik umutla içim
gıdıklansın, içimi kemiren kurtlar birer birer dökülsün diye. Duygu durumuma
göre müzik yok; dinlediğim müziğe göre duygularım var. Buna delilik deniyorsa
beni bir tek Hüsnü Arkan anlar!
Araf'a, hayat kavgamıza, müzik sevdamıza ve özlediğimiz
herkese...
Yorumlar
Yorum Gönder