poğaça çay ve ünlemli hikayeler



Bir sabah bir masada her şeyden korkar halde oturuyordum. Dünyanın nasıl sarpa sardığını ve geleceğin ne kadar uzakta olduğunu düşünüyordum. Bir dilenciye yeni yüz cevirmişken dilenciden daha fakir olma ihtimalim güldürüyordu beni. Çay soğumuş, hava kapanmaya başlamıştı. Bir korku fanusunda bütün dünyadan kaçınmak istercesine oturuyordum. Anlaşılan korkularından kaçamayan insanlar ironik bir şekilde kendilerine o korkulardan bir savunma yaratmaya çalışıyorlardı. Korkularla sarınmışken onlardan korunmak ne mümkün ! Hayal kırıklığını kucaklayıp korkularina sarılabilme erdemine sahip her insan kadar mutsuzolduğumu fark ettim bunları düşündükçe. Talihsiz bir evliliğin sonuçları yalnız ve aç bir köpeğin gözleri kadar mutsuz. Yazdığı hiçbir şeyi okuyamayan bir yazar kadar da umutsuz. Sinirli ve hüzünlü olduğumuz icin suçladığımız yatağın sol tarafı kadar sessiz ve içine kapanık. Ah ne büyük kolaylik bir şeyleri boynundan atmak ! Yaşadığımız her güne kahredip her gün daha çok yaşamak ne büyük riya!
Ünlem işaretini ilk öğrendiğimde nasıl ve ne şekilde kullanıldığını anlayamadığımı hatırlıyorum. Soru işaretlerinin tükenip ünlemlerin başladığı yerde bir gün onlardan şikayet ettiğim için suçluluk duyacağımı nerden bilebilirdim ? Sorular sormaktan yorulduğumu hissederken cevaplar bulmaktan bu kadar korkacağımı kim söyleyebilirdi? Çocukken düşündüm kadar olgun değildim herhalde...

Yorumlar

Popüler Yayınlar