Gri yağan kar
Bir gün kimsenin kimseyi iyileştiremediği bir dünyada açtım gözlerimi. Gökyüzü iyi niyetli olmayan bulutlarla kaplanmıştı. Rüzgar insanları hırpalamak ister gibi esiyor pencere camları hınçla titriyordu. Gün ortasında aydınlık bir gece yaşanmaktaydı. Hiç bitmeyecek bir geceye benziyordu üstelik. güneşin batması ile ilgisi de yoktu üstelik bu durumun. Kar yağsa beyaz yağmazdı muhtemelen. Koyu gri ağır taneler düşerdi gökyüzünden toprağa. Herkes ıslanırdı ama kimse kurumak için bir şeyler yapmaya çalışmazdı. Zihinler karanlıkta kalırdı günün bütün saatlerinde ve kelimelerin hiçbiri birbirine yakışmazdı. Anneler çocuklarını sevmiyordu, arkadaşlık ölüme mahkum edilmişti. Hiçbir çiçek güzel kokmuyordu.
Uyanmak istemeyişlerim anlamını bulmuş gibiydi. Huysuzca kıvrıldım yatakta. Saç diplerimin rahatsız ıslaklığını hissettikçe içim ürperiyordu. Gördüğüm korkunç rüyaların birinin tam ortasında olmayı, birazdan gözlerimi açmayı umut ettim. Ama her şey tüm gerçekliği ve ihtişamıyla karşımda durmaktaydı. Yazı yazmaya karar verdim birden. Tam o anı anlatacağım uzunca bir öykü yazmaya. Sonra vazgeçtim aynı hızla. O kadar da uzun bir hikaye değildi bu. Her gün tekrarlanan tekrarlandıkça yavanlaşan herkesinkinden kolay bir hikayeydi. Kendi hikayemi başka hikayelerle karşılaştırıp halime şükretmek istedim. Şükredemedim! Şükretmediğim için kendimi suçalayıp mutsuz olarak şükredecek bir şeyim olmadığını kendime kanıtlamak istedim.
Bir şeylerin tam ortasında hissediyordum kendimi. Hiçbir yere sığdıramadığım bir dolu şeyle hiçbir yerine sığamadığım hayatımın tam ortasında duruyordum öylece. Hayatımın en gri kar yağışlarını büyük bir yas içinde izliyor diğer bir yandan bunun son olmadığından emin bir şekilde kendimi yeni bir yağışa hazırlama çalışıyordum. 'Fark etmeden ne çok yorulmuşum' diyemeyecek kadar çok yoruldum demiştim o güne kadar. Sırf bu yüzden belki de; artık pek yorgun hissetmiyordum. Daha çok hissedememek gibiydi. Annemi anlamaya başlıyordum. Bir şarkıda bununla ilgili söylenmiş bir söze anlam veremediğim o günlerden uzaktaydım zira. Benden önce edilmiş bütün şikayetlerin konusu oluyordum bir bir. Eksiğin ne olduğunu ararken eksiğin kendisi olduğumu çok da kolay olmayan bir biçimde saklıyordum kendimden. Kendimle yaptığım hiçbir sohbette kendimden bahsetmiyordum tam anlamıyla. Sessiz sessiz konuşmaya devam edersem bir gün sesimin hiç çıkmaması ihtimalini bile bile fazlaca konuşmaktan kaçınıyordum. Çok fazla olasılık düşünüp çok az karar veriyordum. Hayatımın tam ortasında durdum. Birden sustum ve bir daha konuşmak istemedim. Hatta yazmak bile istemedim. Dünyaya karşı ilgimi kaybettim. Kendime her gün bunun yanlış olduğunu anlatmaya çalıştım. Yattığım yerden sessizce dünyayı izledim. Ağzımdaki tadı, burnumdaki kokuları sevmekten vazgeçtim. Gri yağan kar taneleri arasında kendi rengimi kaybettim. Yataktan hiç kalkmadım, günlerce yattım orada. Kalkmak için çaba da sarfetmedim. Bir gün uyandığımda yeniden dünyayı seveceğim güne kadar öylece yattım.
Yorumlar
Yorum Gönder